Milletvekilliği düşürülen Seyahat Davası mahkumu Can Atalay, avukatları aracılığıyla X hesabından yaptığı paylaşımda, Bolu Kartalkaya’da çıkan otel yangını faciasının “sosyal cinayet” olduğunu tabir etti.
Atalay, “Sosyal cinayet; kamu hizmetinin veya kamusal kontrolün özelleştirme ya da ayrıca bir piyasa şartlarına uygunluk münasebeti ile eksik ve/veya makus ifası nedeniyle yaşanan ölümlere verdiğimiz isimdir. Diğer bir deyişle, vefatla sonuçlanan bir olay şayet gerçek bir planlama ve kontrol sistemi kurularak önlenebilir diyorsak, bunun ismi toplumsal cinayettir” dedi.
‘SERMAYENİN MALİYET KALEMİ OLARAK GÖRDÜĞÜ ZİHNİYETİNİN SONUCUDUR’
“Bolu Kartalkaya‘da yaşanan felaket, tıpkı Soma‘da, Ermenek’te, Aladağ‘da, Çorlu‘da, Hendek‘te, Pamukova‘da, Amasra‘da ve İliç‘te yaşadığımız üzere bir toplumsal cinayettir” diyen Atalay, şu sözleri kullandı:
“Sıraladığımız bu katliamların her birinin öznel kuralları olmakla birlikte ortak noktaları, gözü dönmüş sermayenin kamusal teşvikle, büsbütün denetimsiz, kontrolsüz ve en değerlisi insan hayatını büsbütün gelir kapısı ya da maliyet kalemi olarak gören zihniyetinin sonuçlarıdır. Artık Kartalkaya özelinde soralım; Otele Turizm Teşvik Kanunu’na dayanılarak ruhsat verilmiş midir, ne vakit verilmiştir? Medyadaki birtakım bilgilere nazaran 1997 yılında kapasite artırımı verildiği söyleniyor. Bu kapasite artırımı sırasında mimari ve statik projeleri kim incelemiştir? Sonuçta yapı ruhsatını kim vermiştir? Bu kapasite artırımı sırasında binanın yangın yükü ve yangına ait önlemlerin alındığına dair bir tespit yapılmış mıdır? 2007 tarihli olduğu söylenen ‘itfaiye oluru’ evrakı tespit edilmiş midir? 2024 tarihli talep üzerine Bolu Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü tarafından düzenlenen evraka kadar hangi kurumlar ve kaç sefer yangın kontrolü yapmıştır? Bakan beyin açıklamasına göre 2021 ve 2024’te kontrol yapılmış. Pekala bu iki kontrole yangın güvenliği dahil değil miydi? İki kontrolde ne tespit edilmiştir?”
‘YASALAR VE YÖNETMELİKLER İVEDİLİKLE TEKRAR DÜZENLENMELİDİR’
“Kamu hizmetinin ve kolluk hizmeti bütünselliğinin modül parça edilmesinin sonuçlarını görmüyor muyuz?” diye soran Atalay, kelamlarına şöyle devam etti:
“1984 tarihli Turizm Teşvik Kanunu, planlamanın parçalanmasının birinci örneğidir. 2200 rakımlı bir yere 12 katlı bina yapılıyor lakin kamusal sıhhat işlevi taşıyan en ufak bir ünite yok, itfaiye yok, en yakın itfaiye 40 km ötede! Ülkeye döviz getirecekler diye bütün doğal sit alanlarını yağmalayan turizm canavarına, bir yangın önlemi alındırmak için 78 yurttaşın ölmesi mi gerekiyor? Anayasa husus 123, idareyi bir bütün olarak tanımlar. Yurttaşlar devleti yekpare olarak görür. O halde, bakanlıklar üzere idari makamlar nasıl bu sorumluluktan kaçmaya çalışabilir? Binanın yangın kontrolü ile alt kısımlarının (kafeterya gibi) farklı başka denetlenmesi nasıl mümkün olabilir? Bu durum, yangın kontrolünün bütünsel bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini göstermiyor mu? Yurttaşların can güvenliğini yasa ve yönetmeliklerin gevşekliğine karşı korumak kamu kurumlarının temel yükümlülüğüdür. Kontrollerin, yurttaşların can güvenliğini temel alan bütüncül bir yaklaşımla yürütülmesi mecburidir. Bu doğrultuda, yasalar ve yönetmelikler hemen tekrar düzenlenmelidir. Aksi takdirde, toplumsal cinayetler engellenemez ve kâr hırsı insan hayatını tehlikeye atmaya devam eder.”
‘MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ’
“Kartalkaya’da hayatını kaybeden yurttaşlarımızın yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum” diyerek kelamlarına son veren Atalay, şu tabirleri kullandı:
“Yaşadığımız her katliamda ‘meseleyi siyasileştirmeyelim’ diyen kim varsa siyasi ve tüzel sorumluluktan kaçmak niyetindedir. Zira yaşadıklarımız siyasetsizliğin direkt bir sonucudur. Daha evvelki katliamlarda da söylediğimiz bir kelam vardı, ‘Bu son olsun, unutursak kalbimiz kurusun’. Maalesef ne onlar son oldu ne de unutanların kalbi kurudu. Lakin biz tekrar de bu bozuk düzenle, bu toplumsal cinayet tertibi ile uğraş etmeye devam edeceğiz.”
(ANKA HABER AJANSI)
